26 Aralık 2020 Cumartesi

2020-37-Tanrı Vermiş Pırasa Hiç Yenir mi Yarasa ?

 Bir gün corona geldi ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Ölümler, yoğun bakımlar, maske ve eldivenler, sosyal mesafeler… Nedenini araştıran herkes gözünü Çin’e dikmiş aynı merakla soruyordu…

Yaratıcı Türk zekâsı tek cümlede neden sonuç ilişkisini bir pazar esnafının gözünden tek cümlede özetleyiveriyordu: Tanrı vermiş pırasa, hiç yenir mi yarasa?



Metin Uca, şahsına münhasır muzip ve eleştirel üslubuyla, değişen hayatlarımız, alışkanlıklarımız ve nedeni konusunda inanılmaz komplo iddiaları ve cevap sanılan cevapları yani coronanın Türkiye yolculuğunu anlatıyor.

Tanrı vermiş pırasa, hiç yenir mi yarasa? Türkiye’deki sağlık sistemine ve kriz yönetimine dair hasar tespit raporu niteliğinde ...Sokağa çıkmak kimlere, ne zaman, ne kadar yasak? Corona hafta sonları daha mı çok bulaşıyor?

Uçak yolculuğunda zararsız olan corona, kültür etkinliklerinde niye saldırganlaşıyor?

Kitap puanım 100!!!

18 Aralık 2020 Cuma

2020-36-Postacı Kapıyı İki Defa Çalar

 Bu sene okuduğum 36.kitap  James M.Cain'in Postacı Kapıyı İki Defa Çalar adlı kitabı..




Tanıtım bülteninden

Amerikalı yazar James M. Cain dünya edebiyatına kazandırdığı bu önemli romanıyla çoktan bir efsane. Öyle ki, kitapların gölgesinde kalmış yazarlardan biri olarak da gösterilebilir. Unutulmaz film uyarlamasıyla da adını yediden yetmişe herkesin bildiği Postacı Kapıyı İki Kere Çalar, tutku dolu bir aşkı anlatıyor. 50’lerin karışık ve ekonomik sorunlarla boğuşan Amerika’sında, bir aylak, bir yol kenarı lokantasına uğrar. Ve lokantacının güzel karısından gözlerini alamaz. 



Kitap yorumuma gelince kitap gerçekten çok sürükleyici ...öyle ki 4 günde bitirdim.

Kitap MUHTEŞEMMM!!

15 Aralık 2020 Salı

2020-35-Genç Kız Kalbi-Mehmet Rauf

Bu sene okuduğum 35.kitap  Mehmet Rauf'un Genç Kız Kalbi  adlı kitabı.




Kitap 1925 tarihinde yazılmış olmasına rağmen günümüze dair pek çok uyuşan noktalar barındırıyor. Gerek İstanbul'un durumu gerekse insanlara dair.

Pervin, İzmir de yaşayan, İstanbul'a giden akrabaları ve arkadaşlarından duyduğu kadarıyla İstanbul'a aşık olan ve deli gibi merak eden 19 yaşında bir genç kızdır. Çok ısrarı üzerine babası onu üç ay yaz tatilini geçirmesi için İstanbul'a amcasının yanına gönderir. Pervin, İstanbul'a daha ayak basar basmaz hayallerinin gerçekle alakası olmadığını görür ve hayal kırıklığı yaşar.

Amcası, amcasının üçüncü eşi ve kuzenleri Abdi'yle Nigar ile üç ay boyunca İstanbul'da yaşayan ve İstanbul'dan istediğini alamayan Pervin en sonunda şair olan Behiç Bey ile tanışır olaylar bunun üzerine ilerler.

Kitap bir günlük tarzında yazılmıştır ve tamamen Pervin'in anlatımıdır. Günümüzle tutan kısımları ise insanların kültürlerini genişletmek yeni şeyler öğrenmek adına hiç çaba göstermeyip bildiklerini hep dedikodulardan öğrenmeleri, kadınları sürekli hor görmeleri, kadınların sanki sadece eşlerine hizmet etmek için evlendiklerini düşünmeleridir.

Mehmet Rauf bu eserinde aşkı o kadar güzel işlemiş ki.. Hayran kaldım ve çok etkilendim. O dönemin yaşantısını, duygularını, zümre farkını güzel işlemiş eserinde.. Sonu hiç tahmin edildiği gibi bitmedi.

Kitap puanım 8...

9 Aralık 2020 Çarşamba

2020-34-Yüreğimin Sesini Dinle-Susanna Tamaro

 Bu sene okuduğum 34.kitap  Susanna Tamaro'nun Yüreğimin Sesini Dinle adlı kitabı.



"Yüreğinin götürdüğü yere git" demişti , İlaria' nın ananesi torununa yazdığı mektupta !!!

Ve genç kız döndü uzaklardan geçmişini aramak için...
Kayıp yıllarının hesabını hiç tanımadığı babasına sormak için , dedesi gibi annesinin de bir trafik kazasında hayatını kaybeden annesinin yakınlarını bulmak için , genç kız buldu babasını buldu ama yine de hesap soramadı , çünkü babası denilen varlık sadece onun dünyaya gelmesinde rol oynamıştı ve o dünyaya geldikten sonra rolü bitmişti, sevgiden yoksun büyüyen genç kız daha fazla onu meşgul etmedi ve dayısını ,kuzenlerini aradı buldu onları tanımak için bir süre yanlarında kaldı,ama aklı hep babasındaydı,onun boşluğunu kimseler dolduramadı,bir gün babasından kalan son hatıra ,son satırlarla babasını da kaybettiğini öğrenmiş oldu...
Hazin ve hüzünlü bir hayatın romanı..
Kitap gerçekten hem çok duygusal hem de çok etkileyici...

Kitap puanım 100!!  

30 Kasım 2020 Pazartesi

2020-33-Yüreğinin Götürdüğü Yere Git-Susanna Tamaro

 Bu sene okuduğum 33.kitap  Susanna Tamaro'nun Yüreğinin Götürdüğü Yere Git adlı kitabı.



Yaşlı bir kadının uzakta olan torununa yazdığı gönderilmemiş  mektuplardan oluşuyor. Bu tarz anlatımları çok severim, okurken de o keyifle okudum.

Geleneklerin değişmesi, kuşaklar arası farklılıklar, dile getirilemeyen yıllarca saklanan sırlar, hayatındaki pişmanlıklar, keşkeler, dile getirilmeye korkulan duygular ... Hepsi mektuplara işlenen yalın ama anlamı süslü olan cümlelerle gün yüzüne çıkıyor.

Duygu aktarımı çok güzel işlenmiş, ananenin hislerinin çoğunu birebir hissettim diyebilirim.

*Ölüm herkese yakındır ama yaşlılar bunu daha çok hisseder. Ölümle yüz yüze gelmeden önce kendisiyle yüz yüze gelen, gelmek isteyen, 80 yaşına gelmiş bir ananenin torununa yazılmış mektuplarından oluşuyor kitap. . Anneanne hayatta kaçırdığı, yapmak isteyip yapamadığı, hayatı nasıl daha güzel yaşayabileceği itiraflarını bir arkadaşına anlatır gibi torununa anlatıyor.
" Çok uzun zaman yaşadığım ve pek çok kişi yitirdiğim için biliyorum ki ölüler yoklukları ile değil de, onlarla bizim aramızda, söylenemeden kalan sözler yüzünden keder verirler asıl."
Anane bunun ayrımına varıyor ve torununa, o varken söyleyemediği, içinde biriken ve yılların ona kattıklarıyla harmanlayıp torununa samimi bir özür ve telkin sunuyor.
"Yapmaya değecek tek yolculuk, içimize yaptığımız yolculuktur. O özgün çağrıya kulak vermeli, yüreğimizin götürdüğü yere gitmeliyiz.

Kitap gerçekten çok duygusal okurken gerçekten çok etkilendim.Kitap puanım *10

23 Kasım 2020 Pazartesi

2020-32-Aşk Gidiyorum Demez-Duygu Asena

 Bu sene okuduğum 32.kitap  Duygu Asena'nın Aşk Gidiyorum Demez adlı kitabı...




Güler, kendi inanılmaz öyküsüyle karşımızdayken, aslında çok yakın dostu o iki genç kadını bize anlatıyor.
İkisini de çok seviyor. Oysa Demet ve Selin birbirlerinden nefret ediyor. Çünkü onlar, tanışmasalar da birbirleri için nefret edilesi kişiler... Belki tanışsalardı, çok iyi birer arkadaş olabilirlerdi. Ama aralarında bir erkek var.
Aşk geldiğinde, her şeyi bırakıp doludizgin gitmek mi gerek? Yoksa kendinle hesaplaşıp, kalmak mı durduğun yerde? Peki o zaman o yaşanılan, aşk mı? Bizim kahramanlarımız masum... Onlar masumsa kim suçlu? Aşk mı?
"... madem karısına bu kadar düşkündü, neden bir başkasına aşık oldu? Madem o kadın duyacak diye bu kadar endişeleniyor demek ki onu önemsiyor, bu da sevgi demektir. Birisini severken bir başka kişiye aşık olunur mu? Acaba beni sevmiyor da yalnızca basit ve geçici bir heyecan mı duyuyor? Heyecanı aşkla mı karıştırıyoruz? Nasıl anlayacağız peki duyduğumuz şeyin gerçek aşk olup olmadığın? Yoksa aşk bu mu yalnızca? Geçici bir heyecan...

Bana göre kitap sürükleyici ama aşk ile ilgili gereksiz fazla ayrıntıya yer verilmiş.

Kitap puanım 10 üzerinden 6


16 Kasım 2020 Pazartesi

2020-31-Sümerli Ludingirra

 Bu sene okuduğum 31.kitap sevgili Muazzez İlmiye Çığ'ın Sümerli Ludingirra adlı kitabı...

Kitap gerçekten çok akıcı nasıl bittiğini anlamıyorsunuz!!





Günümüzden dört bin yıl önce yaşamış bir insanın kendi yaşam öyküsünü anlatan bir kitap. Öncelikle 74000 tablet arasında taranarak ortaya çıkan tabletlerin bir araya getirilmesi bile başlı başına bir hikaye. Lakin bu konuda fazla bilgi verilmiyor ama ister istemez heyecanlanıyorsunuz. Bunları bir araya getirip düzenli bir şekilde çevirisini yapmak bile gerçekten büyük başarı ...
Çok güzel bir dil ile hem öğretmenlik hem de şairlik yapan bir insanın başından geçen alıntılar hikaye ediliyor. Mükemmel bir şekilde günümüz insanların bile aynı olaylar karşısında çektikleri sıkıntıları, sevinçleri, üzüntüleri ve yaşam biçimleri uyuyor.


Kimi zaman anlatılan olaylar Nuh tufanını ve Musa'nın sepet içinde bırakılarak nehre salınmasını anlatan hikayelere ne kadar benziyor. Orta Asya'dan göç eden Türklerin yayılışını da anlatıyor. Atatürk'ün Sümerlilerin Türklerin ataları olduğu savını destekliyor bu tabletteki anlatılanlar. Mutlaka okunması gereken bir eser.

5 Ekim 2020 Pazartesi

THE BEAR-AYI -Film Yorumu

 Dün akşam Trt2'de  annem ile izlediğim The Bear  filmi gerçekten hem çok duygusal hem de çok etkileyiciydi.Film puanım ***100 !

 Gerçek Bir Sevgi ve Dostluk Filmi...


Zevk için ayı avlayan üç avcı ile onlardan kaçan yavru bir ayı ve onun dev arkadaşının hikâyesidir Ayı. Bu kovalamaca sonunda kaçan dev ayı bir süre sonra avcılarla kapışmaya karar verir. 1988 yılında yapılan bu filmin yönetmeni Fransız Jean Jacques Annaud. Filmin orijinal adı “L’ours”.Filmin sonunda güzel bir açıklama: “Filmde bulunan vurulma ve yaralama sahneleri gerçek değildir.” Çünkü sinema tarihinde filmler gerçekçi olsun diye çok hayvan öldürülmüş. Özellikle 1960 öncesi kovboy filmlerinde atlar gerçekten vurulmuş. Hatta bir filmde 500’den fazla atın vurulduğu belirtilmektedir. Sonradan hayvanlar eğitilmeye, vurulmuş gibi düşmeye başladılar. Derken Jean Jacques Annaud gibi değerli bir yönetmen sayesinde ayılar ve kaplanlar başrol bile oynuyorlar.



Filmin konusu ; 1885 yılında Batı Kanada’da (Britanya Kolombiyası) Bill ve Tom adında iki avcı ayı avına karar verirler. Hedeflerinde avcıların Kaar adını verdikleri iri bir erkek ayı vardır. Öte yandan annesini toprak kaymasında kaybeden bir yavru ayı da yaşam mücadelesi vermekte ve erkek ayıdan medet ummaktadır. Ne var ki erkek ayı başta yavruyu kovalar.

Avcılar Kaar’ı avlamak ister fakat yaralarlar. Yaralı ayı kaçar ve avcıların atlarına saldırır. Ayıyı takip edemeyen avcılar ava devam edebilmek için köpek getirtmeye karar verirler. Bu sırada yavru ayı Kaar’a yaklaşıp onun yaralarını yalayarak tımar eder. Bu normalde yavrudan hoşlanmayan Kaar’ın yavruya yakınlık duymasına sebep olur. Kaar avladıklarından yavruya da pay vermeye başlar.

Ancak bu esnada köpekler de getirilmiş, av yeniden başlamıştır. Köpekler Kaar’ı dağlık alanda kıstırırlar. Fakat Kaar kendini iyi korur ve avcıların en sevdikleri köpeği ölümcül şekilde yaralar. Avcılar köpeği öldürmek zorunda kalırlar. Avcılar Kaar'ı avlayamamıştır. Ama yavruyu saklandığı yerde bulunca, yakalar ve o gün için Kaar’ı takipten vazgeçerler. Ertesi gün ise Kaar’ı takip etmektense gözlemeyi tercih eden avcılar yüksek noktalara çıkarak Kaar’ı beklemeye başlarlar. Kaar’ın yavruyu bulmak için gelmesini beklemektedirler. Ne var ki, bir an için silahını bırakan Tom Kaar’la burun buruna gelir. Ama Kaar Tom’u öldürmez. Etkilenen Tom da arkadaşının Kaar’a ateş etmesine engel olur. Av başarısızlıkla sonuçlanınca, avcılar avdan vazgeçerler.

Serbest kalan yavru Kaar’ı bulmak için koşturmaktadır. Ancak bir puma yavruyu kovalamaya başlar. Bir dere kenarında yavruyu sıkıştırır. Fakat o sırada ortaya çıkan Kaar pumayı kaçırır. Film kar yağışının başlaması ile birlikte Kaar ve yavrunun kış uykusuna yatmasıyla sona erer.

28 Eylül 2020 Pazartesi

2020-30-Ikigai Uygulama Rehberi- Hector Garcia &Francesc Miralles

 Bu sene okuduğum 30.kitap Ikigai Uygulama Rehberi kitabı..

Japonların inancına göre herkesin bir ikigaisi var. Yani bu her sabah yataktan kalkmaları için bir sebepleri var anlamını taşır. Bir günü anlamlı bir şekilde başlayıp sonlandırmayı amaçlar.




Ikigai diyor ki: Geçmişten ders çıkar, mevcut anda yaşadığını hisset ve geleceğini kökten değiştir! İlk kitaplarında Ikigai en temele inerek inceleyen Garcia ve Miralles, iki yıllık çalışma ve birikimlerinin üzerine okuyucusuna, hayattaki amaçlarını tüm yönleriyle nasıl keşfedeceklerini anlatıyor. Çünkü içimizdeki Ikigai, sonsuza kadar sahip olacağımız ve her evresine göre dönüşecek olan değişmez bir özellik. O halde bu özelliği hayata doğru geçirmek için de bir rehbere ihtiyacım var demektir.

Ikigai Uygulama Rehberi, hayat amacımızı keşfetmemiz için esas olan Ikigai felsefesini, hayatımızın merkezine nasıl koyacağımızı 35 aşamada öğretmeyi amaçlıyor. Geçmiş, şu an ve geleceği bir araya getirip kendimizi tanımamızı sağlıyor. Enso çemberinden koan bilmecelerine, haiku sanatından zen ve okçuluğa kadar birbirinden ilginç tekniklerle tanıştırarak, bunları günlük yaşamımıza nasıl aktaracağımızı öğretiyor.

Şimdi derin bir nefes alın ve ruhunuzun kapılarını açın. Yolculuk başlamak üzere.. 

Kitapta 35 aşama var.Benim en çok ilgimi çeken 3 maymun öğretisi oldu.

Kitap gerçekten muhteşem ve bir o kadar da öğretici..

14 Eylül 2020 Pazartesi

2020-29-Ikigai-Hector Garcia &Francesc Miralles

 Bu sene okuduğum 29.kitap Ikigai kitabı..

Kitap gerçekten harikaydı..Öyle ki 9 gün gibi kısacık sürede bitirdim.




Uzun yaşamak mı yoksa sağlıklı olarak uzun yaşamak mı? Günümüzde ortalama yaş ömrünün Japonya'nın Ogimi köyündeki kadar olmasa da arttığını görüyoruz. Ancak şehir hayatı, stres, hızlı yaşam ve beslenme alışkanları gibi birçok faktör sebebiyle yaşlılığın son dönemlerinde hastalıklarla boğuşmak zorundayız. Kitabın konu aldığı araştırmaya göre sofradan doymadan kalkmak, günlük işlerimizi acele etmeden yapmak, sürekli hareket halinde olmak, bedeni ve zihni sürekli aktif tutmak ve doğa ile iç içe olmak ve en önemlisi bir ikigai'mizin yani yaşam amacımızın olması gibi temel etmenler uzun ve mutlu yaşamın sırrını veriyor bize.  .Gördüğünüz gibi uzun yaşamanın büyük bir sırrı yok. Önemli olan bedenimizi tanımak ve sağlımızı muhafaza etmek :)

Kitap puanım  100 ...

2 Eylül 2020 Çarşamba

2020-28-Duyguların Rengi-Kathryn Stockett

 Bu sene okuduğum 28.kitap Kathryn Stockett'in Duyguların Rengi adlı kitabı..




Aibileen'in küçük kızı yetiştirme tarzı çok hoşuma gitti. İsmi de Emma, Sophia tarzı değil, çok değişik. Kız isimleri listeme Aibileen Mae'i ekledim. Kitapta en sevdiğim bölüm Celia'nın 4. bebeğini düşürdüğü ve Minny'nin onu tuvaletten temizlemek zorunda kaldığı yer, Celia'nın bahçedeki o iğrenç adama haddini bildirdiği yer -"penisli çörek" lafı psikolojimi bozdu- ve Celia'nın adını unuttuğum saç rengi & dekolteli pembe elbise kombiniyle partide arz -ı endam ettiği yerdi. Minny'nin boklu tartını da unutmamak lazım ve çocuklarının Sugar tarzı isimlerini çok tuhaf buldum. Favori karakterim Celia Rae Foote, ikincisi Minny Jackson, üçüncüsü de Mae Mobley Leefolt. Yazar Mae'in ta kendisiymiş, o yüzden Mae ileride ırkçılığa karşı, çok akıllı ve güzel bir kadın olacak diyebiliriz. Ortalarda bazen cidden çok sıkıcıydı, günler yavaş geçiyordu, günlük hayatla ilgili gereksiz ayrıntı vardı. Ancak "The Help" çıktıktan sonra akıcılaşmaya başladı. Skeeter beni çok etkiledi . Filmi  kitabı okumadan uzun zaman önce seyretmiştim.Kitap almayı düşündüğüm bir kitaptı.Teyzem den ödünç aldım.Kitap çok açık bitti, kız New York'a gidiyor ve Aibileen, Leefolt evinden ayrılıyor. Sonraki hayatları yok. Yazar son sayfalarda kendi aile hizmetçileri Demetrie'yi ve ırkçılığıyla ünlü Mississippi, Jackson'dan olmanın nasıl olduğunu anlatmış. İkinci bir kitap fena olmazdı.

Kitap puanım  ***10

10 Ağustos 2020 Pazartesi

2020-27-En Yakın Arkadaşımın Kızı-Dorothy Koomson

 Bu sene okuduğum 27.kitap Dorothy Koomson'un En Yakın Arkadaşımın Kızı adlı kitabı..

Birbirlerinin en yakın dostu olan Kamryn Matika ve Adele Brannon, aralarına hiçbir şeyin giremeyeceğini düşünürdü -ta ki Adele düşünülemezi yapıp Kamryn'nin nişanlısı Nate ile birlikte olana kadar...
Daha da kötüsü, hamile kalacak ve doğuracaktı. 

Kamryn bu ihanet hakkındaki gerçeği keşfettiğinde onları bir daha görmeyeceğine yemin etti.Birkaç sene sonra Kamryn, Adele'den onu hastanede ziyaret etmesini rica eden bir mektup aldı. Adele ölecekti, Kamryn'e, kızı Tegan'ı evlat edinmesi için yalvarıyordu.

Oysa harika bir işi ve hareketli bir sosyal hayatı olan Kamryn'in beş yaşındaki bir çocuğa ihtiyacı hiç yoktu. Özellikle de ona Nate'i hatırlatan bir çocuğa. Fakat Tegan'a bakacak başka kimse olmadığına ve Adele de ölüm döşeğinde yattığına göre, Kamryn'in seçim şansı var mıydı ki?Genç kadının affedişe, aşka, sorumluluğa ve en önemlisi de kendi kendini anlamaya doğru uzanan zor yolculuğu böylece başlamış oldu.



Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Kesinlikle bayıldım. Duyguları o kadar güzel işlemiş, öyle bir kurgu kurmuş ki, sık sık empati yaptım. Acaba ben olsam affedebilir miyim diye?

Sanırım affetmekte bayağı zorlanırdım

Kamryn, Adele ile okul çağlarında arkadaş olmuştu. Kendi ailesinde çok sıkı bir babaya sahip olan ve şiddete maruz kalan Adele için Ryn bir can simidi ve kız kardeşti. Yada Ryn öyle sanıyordu. Ta ki düğününe sayılı günler kala Adele ile Nate'in birlikte olduklarını ve Adele'in hamile olduğunu öğrenmesine kadar. Ryn hayatını komple değiştirip, yaralarını sarmaya çalışırken, başarılı bir iş edinmiş ve kendisi için güzel bir hayat kurmuştu. Adele'den sürekli gelen mektup ve kartları ise yıllardır görmezden geliyordu. 

Olayların 5 yıl sonrasında doğum günü kartlarını okurken, Adele'den gelen mesajı aldığında şoka giriyor. Adele, lösemi ve sayılı günleri kalmış. Kızı ise babasının elinde ve ölümünden sonrada muhtemelen esirgeme kurumuna verilecek. Ryn'dan ona bakmasını istemektedir. Tüm hayatını gözden geçiren Ryn, bir çocuğa bakmayı hiç düşünmemiştir, özellikle ona eski nişanlısını ve arkadaşının ihanetini sürekli hatırlatacak, annesini kaybetmek üzere olan bir kız..

Tegan'ı büyükbabasının evinde, odaya kapatılmış, aç ve bakımsız gördüğünde tüm duyguları ve düşünceleri değişir. Adele'in kaybını atlatmaya çalışırken, Nate ile de görüşmek zorunda kalan Ryn, iki erkek arasında kalır. Adele'e bahşettiği affını Nate içinde verebilecek midir? Ama en önemlisi bundan sonra kızı ile birlikte kuracakları hayat ve gelecekleridir.


Kitap puanım  ****100

20 Temmuz 2020 Pazartesi

2020-26-Ferrari'sini Satan Bilge - Robin Sharma

Bu sene okuduğum 26.kitap Robin Sharma'nın Ferrari'sini Satan Bilge adlı kitabı...

"Yaşamınızın niteliği üzerinde çalışın, yaşamak için değil." - Og Mandino



Kısır bir döngünün içe girip kaybolursunuz ya bazen, ya da kaybolduğunuzu hissedersiniz hani... Hiçbir şey gelmez içinizden. Ev-iş arasında akıp giden zamana teslim olursunuz. Bir arkadaştır belki aradığınız ya da bir sevgili..?

Her neyse "o".

Bilirsiniz o'nu bulduğunuzda karanlıklardan aydınlığa çıkacağınızı...

Bilirsiniz mutsuzluğunuzu görüp, "nasılsın"lara, sık sık dudaklarınızdan dökülen, kendinizin bile inanmadığı o sahte "mücadeleye devam" tümcelerini artık muzaffer bir edayla söyleyeceğinizi...

"Bir amaç için ölmek, bir hiç uğruna ölmekten iyidir."

Düşünün...

Kariyerinizde çok başarılı ve hayatta sahip olmak istediğiniz her şeye de sahip olduğunuzu...

Yaşamınızı nasıl sürdürürdünüz?

Ferrari'sini Satan Bilge'deki romanın baş kahramanı Jullian Mantle'in hayatı, bana, Og Mandino'nun sözünü hatırlattı.

Julian, elli yaşlarında ve ülkenin en ünlü avukatlarından bir adam. Mesleğinde çok başarılı ve birçoğumuzun hayatta sahip olmak istediği (zaman hariç) her şeye de sahip.

Julian sürekli çalışmakta ama sağlığına hiç dikkat etmediğinden, bir duruşma sırasında kalp krizi geçirir ve bu hastalık sonrası "yaşamın niteliği için çalışma" kararı verip, iyileştikten sonra ortadan kaybolup Hindistan'a gider.

Hindistan’da Himalayalar’da yaşayan Sivana Bilgeleriyle tanışır. Bilgelerden Yogi Raman adındaki adama yaşadıklarını anlatır ve Julian’ın hayatının değişmesini sağlar.

Yogi Raman, Julian’ı yaşadığı yere götürür ve diğer bilgelerle tanıştırır. Julian bu üç yıl boyunca bilgelerin yaşamına uyum sağlar ve onlar gibi yaşar.

Üç yıllık Hindistan seyahatinin bitiminde yakın arkadaşı John’u ofisinde ziyaret eder. John, Julian'ın enerjisinden fazlasıyla etkilenip, neler yaşadığını, nasıl bu kadar değiştiğini sormasıyla hikâye (bana göre) bundan sonra başlar.


Kitap hem duygusal hem de çok etkileyici...

Kitap puanım ****100

2021-18-Jules Amcam-Guy de Maupassant

  Birbirinden bağımsız kısa hikayelerden oluşan eserimizin kitaba adını veren hikayesini anlatacağım: iki arkadaş yolda yürürken ak saçlı ya...