Kitap gerçekten çok etkileyici ve sürükleyici..
Anne Brontë, ilk romanı Agnes Grey’i 1847’de Acton Bell takma adıyla yirmi yedi yaşında yayımlamış. Jane Eyre’ den önce yazıldığı halde yayıncının mali sorunları yüzünden ondan iki ay sonra basılabilmiş Agnes Grey ve böylece Anne Brontë, sıradan bir kadın kahramanı anlatıcı olarak kullanan ilk yazar olma unvanını kardeşi Charlotte’a kaptırmış. Yazıldığı dönemde iyi satış rakamlarına ulaşsa da Emily’nin Uğultulu Tepeleri ve Charlotte’un Jane Eyre’i kadar ses getirmemiş. İçlerinde ablasının da bulunduğu birkaç eleştirmen tarafından Jane Austen’e benzetilerek sıradan ve tutkusuz olmakla suçlanmış. Bu konuda kesinlikle Charlotte’a katılmadığımı söylemem gerek. Jane Eyre ve Uğultulu Tepelerde kullanılan romantik ve gotik unsurlara yer vermediği için romanı tutkusuz olarak adlandırmak büyük haksızlık olur çünkü bambaşka bir şey var Agnes Grey’de. O, ne Jane gibi kurnaz ne de Cathy gibi ne yardan vazgeçerim ne serden diyenlerden, romanda da ne gaipten gelen sesler ne de hayaletler var. Diğer Brontë romanlarından çok daha sade, içten ve gerçekçi olması bir yana Jane Eyre ve Uğultulu Tepeler’i okurken aklıma sıkça gelen ...eee tutku tamamda onun kaynağı olması gereken aşk nerede? sorusunun cevabını veriyor Agnes Grey. Tabii ki romanda sadece aşk yok. Anne Brontë, kahramanı Agnes’la mürebbiye olarak yaşadığı zorlukları anlatırken, Viktorya döneminde, soylu kadınların hayatlarını, onlardan neler beklendiğini, vermek zorunda oldukları evlilik kararını ne şartlar altında ve hangi yönde aldıklarını da, çizdiği Rosalie karakteriyle göstermiş. Yazarın, büyük oranda kendi hayatından esinlenerek, içinde yaşadığı toplum için duyduğu kaygılarını ve eleştirilerini ön plana çıkarttığı bir roman Agnes Grey.
Kitap puanım 10
KİTAP AÇIKLAMASI

bütün bronteleri çok seviyom. austen da. bu romanı biliyom ama hatırlamadım okudum mu. not aldım. çok severim herhalde. hatta ingilizce okuyum bunu :)
YanıtlaSilgüzel yorumun için çok teşekkür ederim.beğeneceğine eminim :)
Sil