28 Ocak 2019 Pazartesi

Biberiye yağı Nedir ?

Biberiye Yağı geçmişten günümüze çeşitli alanlarda kullanılan yağlar arasında yer almaktadır. Kozmetik alandan, sağlık gibi birçok  geniş alanda yelpazesi bulunan biberiye yağı,  geçmişte halk arasında mucize yağ olarak adlandırılıyormuş.
Çeşitli amaçlarla kullanılan ve son derece değerli olan biberiye yağını sizler için araştırdım. 



Biberiye Yağının Faydaları

  • Bayılmalarda veya baygınlık geçiren kişilere biberiye yağı koklatmak son derece faydalı oluyor. 
  • Biberiye yağını şakaklara sürmek ve günde birkaç defa koklamanın sigara isteğini azaltıcı etkisi bulunmaktadır.
  • Biberiye yağı düzenli olarak morluklara sürülürse tedavi edici etkisi bulunmaktadır.
  • Biberiye yağının alt karın bölgesine sürülmesinin kabızlığı giderici etkisi bulunmaktadır.
  • Biberiye yağı avuç içlerine sürülüp koklandığında baş ağrısını tedavi edici özelliği bulunmaktadır.
  • Duş sonrası, selülitli bölgeye düzenli olarak sürülen biberiye yağının selülit giderici etkisi olduğu söylenmektedir.
  • Duş öncesi  biberiye yağından bir iki damlayı avuç içinde ısıtıp, saç diplerine sürmenin saç dökülmesine iyi geldiği bilinmektedir.
  • Şampuanın içerisine bir iki damla damlatılan biberiye yağı kepeklenme sorununu tedavi eder. Ancak saç derinizde hassasiyet probleminiz varsa bu uygulamayı yapmanız önerilmez.
  • Biberiye yağının eşsiz kokusu ve içeriği hafızanın güçlenmesinde çok etkili. Okula giden bir çocuğunuz varsa ya da her şeyi sürekli unutuyorsanız evinizin bazı köşelerine ya da kıyafetlerinize çok az miktarda biberiye yağı damlatabilirsiniz. Sonuçlara inanamayacaksınız.

21 Ocak 2019 Pazartesi

2019_3 Nasuh Mahruki _Bir Dağcının Güncesi _Okudum Bitti


Bir Dağcının Güncesi   kitabı bu sene okuduğum üçüncü kitap..
Kitap günlük tarzında yazılmış ve kitabın ek kısmındaki  fotoğraflarla  desteklenmesi çok isabetli olmuş.Böylelikle biz de yazarımızın tırmanış yaptığı dağları yakinen görme fırsatına erişebildik.
Kitabın gerçekten çok akıcı bir yazım dili var ve kitabın nasıl bittiğini anlamıyorsunuz bile...

Kitap puanım :10 ÜZERİNDEN 10



Bir dağcının güncesi Nasuh Mahruki'nin "kar leoparı "olmadan önceki dağ maceralarının yer aldığı bir günlük türüdür.1992 yılında kaleme almaya başladığı günlüğü 1994'te bitirmiştir. Khan Tengri de donma tehlikesi geçirmiştir,yaşadığı tüm zorluklara rağmen dağ çıkma tutkusundan vazgeçmememiştir.Seyircisiz olan sporlarda insanın kendisiyle olan mücadelesinin daha kuvvetli olduğundan bahseder, ve bu eylemini tanrıya yaklaşmak olarakta görür.Dağa tırmanarak dağ ile hava durumu ile yarışmadığını kendiyle yarışıp kendini yendiğinde bahseder.Ardından şöyle açıklar ; eğer dağ beni sever kabul ederse ,ben zirvesine çıkabilirim der. Benim en çok ilgimi çeken Khan t..de bir dağcının 7 parmağını donma sonucu kaybetmesine rağmen dağcılık tutkusundan vazgeçememesidir. Rusya da 7000 metreye çıkarken 60 ceset görmesine rağmen yoluna devam etmesi tam bir azim göstergesidir. Orada şunları kaleme alır; "torunlarıma anlatacak anım olsun ; ne kadar uzun değil ne kadar çok şey yaşadığımdır önemli olan ."der. Yazar 24 yaşında Kkhan Tengri dağına çıkar.26 yaşında ise Kar Leoparı unvanını almıştır.Kitap dağcılıkla ilgilenenler için önemli bilgiler içerdiği gibi bu konuya uzak olanlar için de öğretici oluyor. (1A: en kolay rota - 6B:en zor rota) (aklimatizasyon: vücudun yüksek irtifaya uyumu)

Yazar çeşitli yazarlardan da alıntılar yaparak anlatımı zenginleştirmiştir.Örneğin Mevlana'nın şu sözü "kişinin değeri aradığı şeydir." Ayrıca Goethe 'nİn şu sözü de beni etkileyen kısımlardan bir diğeri" geçme,dur zaman! o kadar güzelsin ki" bu tarz örneklerle anlatımını zenginleştiren Nasuh Mahruki tüm iç dünyasını edebi bir şekilde okura sunmuştur.

Kitap Açıklaması

Sovyet Asya'nın en yüksek -7.000 metrenin üzerinde- beş dağına tırmanarak Kar Leoparı unvanını alan ve Everest'e çıkan ilk Türk dağcısının, Tien-Shan dağlarındaki iç yolculuğunun öyküsü... Kendisini bir doğa sporcusu ve aşığı olarak tanımlayan, mağaraların derinliklerinden yüksek doruklara uzanan sessiz, alkışsız yarışmasında hem yeryüzünü, hem iç yüzünü alışılmadık açılardan görmeyi deneyen Nasuh Mahruki'den bir yüksek irtifa günlüğü.

15 Ocak 2019 Salı

2019_2 Jerome David Salinger-Çavdar Tarlasında Çocuklar(Gönül çelen) _Okudum Bitti

Çavdar Tarlasında Çocuklar(Gönül çelen)  kitabı bu sene okuduğum ikinci kitap..
Kitabın gerçekten çok akıcı bir yazım dili var.
Yer yer duygusal,yer yer esprili bir üsluba sahip bir kitap.
Kitap puanım :10 ÜZERİNDEN 10


Yer yer gülümseten bir kitaptı.Kıyak ,rezil, bittim buna , felaket ,lanet kelimelerini bolca içinde bulunduruyor ve bunların kitaba ayrı bir hava kattığını düşünüyorum.Sıkılmadan okudum.Holden' ın kardeşi Phoebe'yle diyaloglarına bittim:) Allie'ye ve Phoebe'ye duyduğu içten sevgiyi size de hissettiriyor. 

*"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman,bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da , canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir."


KİTAP AÇIKLAMASI




Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, söz gelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra. 

Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger'ın. 1993' te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963'ten buyana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor. 



TADIMLIK
Şansım varmış. Birden aklıma bir şey geldi, bunun, oradan defolup gittiğimi iyice anlamama epey faydası oldu. Birdenbire o günü hatırladım; ben, Robert Tichener ve Paul Campbell, hep birlikte idare binasının önünde top koşturuyorduk. İyi çocuklardı, özellikle Tichener. Akşam yemeğine az kalmış ve dışarıda hava iyice kararmıştı. Ortalık daha da karardı, artık topu bile zor görebiliyorduk, ama kimse oyunu bırakmak istemiyordu. Sonunda bırakmak zorunda kaldık. Bay Zambesi, şu biyoloji öğretmeni, idare binasının o penceresinden kafasını çıkarmış ve bize yatakhaneye gidip yemek için hazırlanmamızı söylemişti. Ama yine de, böyle saçmalıkları hatırlayarak, her ihtiyacım olduğunda veda duygusunu yaşayabilirdim. En azından çoğu zaman. Ne yaşayacaksam yaşadıktan sonra, tepenin öte yanından aşağıya, bizim Spencer'ın evine doğru koşmaya başladım. Kampüste oturmuyordu. Evi Antony Wayne Caddesindeydi. Ana kapıya kadar tüm yolu koşarak geçtim, sonra soluklanmak için bir saniye durdum. Şişip kalırım böyle, doğrusunu isterseniz: Her şeyden önce, çok sigara içiyorum; yani içiyordum. İçirtmiyorlar artık. Dahası, geçen yıl tam on altı buçuk santim birden boy attım. Tüberküloz filan kapmamın ve tüm bu lanet çekap zımbırtıları için buraya gelmemin nedeni de o zaten. Aslında oldukça sağlıklıyımdır.

14 Ocak 2019 Pazartesi

2019_1 Ayça Mutlucan-Sultanların Günlüğü_Okudum Bitti

Sultanların Günlüğü kitabı bu sene okuduğum ilk kitap..
Kitabın gerçekten çok akıcı bir yazım dili var.
Tarih ve fantastiği  harmanlamış bir kitap.
Kitap puanım :10 ÜZERİNDEN 10


KİTAP AÇIKLAMASI
Tarih ve fantastiğin birleşmiş haline; Osmanlı dönemine davetlisiniz. 

Şehzade Gökhan, padişahın en küçük oğludur. Konya sancak beyi olarak saltanat hayallerinden uzak bir yaşam sürer. Bir gün babasının vefat haberi ile hayatı ve hayalleri değişecektir... Kardeşi eski padişahın ölümünü fırsat bilip tahta oturan Sultan Reşat, şehzadenin ve ağabeylerinin ölüm emrini vermiştir. Fakat Anadolu Beylerbeyi Tulpar Paşa, genç şehzadenin başına gelecekleri öğrenmiş, önüne geçmek için harekete geçmiştir. Lakin bu kıyımdan sadece Gökhan, annesi ve yeğeni Saruhan kurtulacaktır. Kayıplarının acısı ile yüzleşen genç şehzade, acısının ve öfkesinin etkisiyle, hiç istemediği bir yola baş koyup tahtı geri alacaktır. Ama genç şehzadenin asıl mücadelesi şimdi başlamıştır. 

Artık bir padişah olan Gökhan, haremi yönetmekle yetinmek istemeyen büyük validesinin önünü kesmek zorundayken, diğer yandan da devletini iç ve dış düşmanlara karşı korumak ve güçlendirmek zorundadır. Bunu yaparken de ona en büyük desteği Tulpar Paşa ve paşa kızı Ayça verecektir. Paşanın kızı ile evlenen padişah, büyük valide kanadını denetlemek için karısını devreye sokarken, kendisi de hırslı paşalar ve İslam topraklarını işgal etmeye çalışan haçlı artıklarıyla savaş verecektir. Tulpar Paşa da tüm gücünü kullanarak, eski ve tehlikeli bir düşmanın varlığının yeniden ortaya çıktığı haberini almasıyla, Kara Kardeşlik'e karşı savaş verecektir.

Osmanlı topakları dört bir yandan ateş çemberindedir. Bu kanlı savaşta hayatta kalanlardan çok ölenler olacaktır...

  AĞAÇ EV SOHBETLERİ 258 Uzun zamandır blogta yoktum. Çalıştığım birim yoğun olunca bayağı ara verdim.. Haftanın konusu:  "2024 Paris O...